Minimalizm Nedir? Minimalist Yaşam Tarzı
Minimalist Yaşam, Nasıl Minimalist Olunur? Minimalist Yaşam Tarzı Nasıl Ortaya Çıktı?
Minimalizm Nicholas Burroughs un sözleriyle:
“Minimalizm bir şeyin eksikliği değildir. Sadece bir şeyin mükemmel miktarı.“
-Nicholas Burroughs.
Minimalizm ne az ne de çoktur, ne israf etmeyi ne de har vurup harman savurmayı gerektirir. Çoğu insan minimalizmi azlık sanar ama minimalizm denge gerektirir. Minimalizm az ve çoğun dengesidir. İhtiyacın olduğu kadardır işte minimalizm her şeyin yeterincesi çünkü her şey bir dengede olursa mutlu olursunuz. Minimalizm de sürekli yeni şeyler almanıza gerek yoktur çoğu insan minimalizmi yaşayacağım diye her şeyini atıp yeni sade hoş eşyalar alır ama minimalizm bunu gerektirmez. Çünkü yeni eşyalar yeni problemler getirir ve minimalizminizi bozar diyelim ki dolabınız minimalist bir dolap bir an arzularınıza kapıldınız ve yeni bir kıyafet, aksesuar, ayakkabı aldınız. Sonra o parçayı tamamlamak isteyeceksiniz o dolabınıza uygun olmayacak ve siz yeni bir pantolon yeni bir sweat yeni bir ayakkabı yeni bir aksesuar alırken o minimalizminiz bozulacak ve yeniden tüketim çılgınlığına başlayacaksınız.
Aynı durum ev eşyalarınızdan tutun kişisel bakım eşyalarınıza kadar geçerli bu en basit örnekti. Minimalizm eşyayla mutlu olmak değildir minimalizm o sadelikte kendini bulup düşünmene,kendini bulmana,hayaller kurmana olanak verir. Sürekli bir üst seviyeye nasıl geçeceğim nasıl iyi bir yerde olurum nasıl şunu alacağım ne giysem yerine o ana odaklanmaya olanak sağlar. Anımıza ve kendimize odaklanırsak asıl hayatımızı kaçırmayız ve yaşarız. Paradan maldan mülkten eşyadan daha değerli bir hayatımız olduğunu görürüz. Sürekli çevremizle yarışta olmaktan çıkıp kendi doğrularımızla kendi isteklerimizle yaşarız. Ve güzel şeyler görünce almak istiyoruz belki alakamız yok ama istiyoruz neden bunları istiyoruz bunu hiç düşünüyor muyuz?? Düşünmeden aldığımız onca gereksi şeyi neden alıyoruz size bunu Diderot Etkisiyle açıklayacağım.
Diderot Etkisi
İsmini 18. yüzyılda yaşamış ünlü aydınlanma çağı düşünürlerinden fransız yazar ve filozof denis diderot'tan(1713-1784) alan bu kavram, çağımızdaki tüketim çılgınlığını ve ihtiyacımız olmayan şeyleri neden aldığımızı açıklamaya çalışıyor. Fight Club'ın şu ünlü repliği, filmi izleyen herkesin aklına kazınmıştır: "nefret ettiğimiz işlerde çalışıp, ihtiyacımız olmayan şeyler alıyoruz." peki neden?
Diderot'un finansal olarak sıkışık olduğunu duyan sanatın ve bilimin koruyucusu rolündeki rus imparatoriçesi büyük catherine, diderot'un kütüphanesini satın alıp 25 yıllık maaşını da peşin ödeyerek onu bu sıkışık durumundan kurtarıyor. Maddi durumu düzelen diderot'a arkadaşı tarafından oldukça şık, kadife kumaştan kırmızı bir sabahlık hediye ediliyor. İşte bizi diderot etkisine götürecek sorunlar da bu güzel sabahlığın diderot'un olmasıyla başlıyor.
Giydiği yeni sabahlığın verdiği keyifle masasına oturan diderot, bu eski yazı masasının yeni ve gösterişli sabahlığına hiç de uymadığını fark ediyor. O zamana dek hep yokluk içinde olan düşünür, aldığı yüklü miktar paranın verdiği rahatlıkla yazı masasını değiştirmeye karar veriyor.
Böylece evinin yeni sabahlığına yakışması ve onunla uyumlu, onun kadar güzel olması için eşyalarını yenileriyle değiştirmeye başlıyor. Önce eski resimlerini, sonra koltuğunu, duvar halısını, sandalyelerini yenileriyle değiştiren diderot, evindeki her şeyi tamamen yenileyip sonunda borçlu hale gelene kadar bu değiştirme işine devam ediyor ve artık elinde avucunda kalmamasına rağmen yine de daha fazla eşya almaya arzu duyduğunu fark ediyor. Böylece filozofumuz kendini nasıl bir tüketim çılgınlığına kaptırdığını anlattığı "eski sabahlığım için pişmanlık" adlı bir yazı kaleme alıyor. Bu tüketim sarmalından bahseden ilk kişi olduğu için de bir kavram olarak diderot etkisi ortaya çıkıyor.
Diderot, alışveriş alışkanlıklarımızla ilgili iki varsayım öne sürüyor:
1. Satın alınan bir eşya alıcının kimliğinin bir parçası haline gelir ve bu eşyalar birbirlerini tamamlama eğilimindedir.
2. Alınan yeni bir eşyanın bu bahsedilen kimlikten sapması halinde, yeniden uyumlu bir bütün oluşturmak için yeni eşyaların alınması arzusuyla bir tüketim sarmalına girilmesi muhtemeldir.
"eski sabahlığımın efendisi idim, yeni sabahlığımın kölesi oldum.".
Diderot yalnızca yeni bir sabahlık alarak evindeki her şeyin tamamen değişmesine varacak bir döngüyü başlatmış oluyor çünkü evindeki eşyaların yeni sabahlığıyla uyum içinde ve onun kadar güzel, gösterişli olmasını istiyor. Bu istek onu, ihtiyacı olmadığı halde almaya, daha çok, daha da çok almaya itiyor. İşin garibi aldıkları onu mutlu da etmiyor. Neticede tüketim çılgınlığının getirdiği bir kısır döngü ortaya çıkıyor. Alınan her yeni eşya, ona uyumlu olacak bir başka eşyayla tamamlanmak isteniyor.
Kendi hayatımızı düşündüğümüzde bizim de ne kadar çok diderot etkisinde kaldığımız gün gibi ortada. Yeni pantolonumuza uyum sağlaması için ona uygun tişörtler, gömlekler, kemerler, ayakkabılar alan bizler değil miyiz? "salonu yeniledim, çok modern görünüyor, şimdi sırada demode yatak odam var." gibi cümleleri günlük hayatımızda sık sık duymuyor ya da kullanmıyor muyuz? O halde diderot'un aklı başına geldikten sonra sarf ettiği şu sözlerine kulak verelim:
"Dostlarım, eski dostlarınızı muhafaza ediniz. dostlarım, varsıllığın size dokunmasından sakınınız. benim durumum size ibret olsun. yoksulluğun kendine has özgürlükleri vardır, zenginliğin de mahzurları… hepsi bu değil dostlarım. lüksün tahribatına, sürekli artan lüksün neticelerine bakın. eski robdöşambrım, etrafımdaki diğer döküntülerle uyum içindeydi. hasır bir sandalye; tahta bir masa; birkaç kitabı taşıyan bir eski kitaplık; çerçevesiz, isli birkaç gravür; bu gravürlerin arasında havaya kalkmış birkaç sıva parçası, bütün bunlar eski robdöşambrımla ahenkliydi. şimdi her şey bozuldu, uyum, birlik ve güzellik yok oldu!”.
Diderot'un da dediği gibi varsıllığın size dokunmasından sakının.
Yorumlar
Yorum Gönder